GİRİŞ
Meslekte yılları geride bırakmış bir uzman hekim olarak, yaşadığım bir takım adaletsizlikler ile mücadele etmek adına başvurduğum yerel karar mercilerinden bir yanıt alamadığım, olayların bir şekilde örtbas edildiği veya sumen altı edildiğini düşündüğüm için, tüm hukuki mücadelemi -bir örnek teşkil etmesi adına- bu yazı aracılığı ile paylaşmak istedim.
Herkesin bildiği ancak, ne yazık ki, pek çok kişinin direnç gösteremediği haksızlıklar silsilesi sonucunda: başta ilgili kurumlar yozlaşmakta, ardından sırasıyla bulunduğu şehir, bölge ve en nihayetinde de ülke çok ciddi, geri dönüşü pek de mümkün olmayan zarara uğramaktadır.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Terörizm” kelimesinin karşılığında “Yıldırıcılık” açıklaması yer almaktadır. Bu yazıda ayrıntılı bir şekilde belgelerle yer alan olaylar, tam manası ile “Akademik Yıldırıcılık” ya da diğer bir söylem ile “Akademik Terörizm”dir. Bu terör elbette ki sadece bir kişinin gerçekleştirebileceği bir suç değildir.
BÖLÜM 1: SÜREKLİ YILDIRICILIK
19 Eylül 2011 tarihinde Sivas Cumhuriyet Üniversitesi (bundan sonra “CÜ” olarak bahsedilecektir.) Üroloji Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak ihtisasa başladım. Uzun ve zorlu bir sürecin ardından uzmanlık eğitimimi tamamlayıp 14 Haziran 2017 tarihinde CÜ’den ayrılarak, mecburi hizmet görevi için Şırnak Cizre Devlet Hastanesi’ne gittim. Mecburi hizmetin sonuna doğru, 24 Ekim 2018 tarihli Resmi Gazete’de, CÜ Rektörlüğü Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı’na 1 adet Doktor Öğretim Üyesi (eski adıyla Yardımcı Doçent) alımı yapılacağına ilişkin ilan yayınlandı. (Bknz: Resmi Gazete kadro ilanı)
Tıp fakültesi sıralarından beri yaşamımı, akademik alanda kariyer yaparak, bilimsel çalışmalarla insanlığa faydalı olmak gibi bir amaç doğrultusunda şekillendirmek istemiştim. Bunun için bir taraftan ilanda aranan koşulları sağladığıma dair belgeleri tedarik etmeye başlarken, diğer taraftan uzmanlığım ile ilgili bilimsel faaliyetlere katılmayı da ihmal etmedim. Bu bağlamda 31 Ekim 2018 – 04 Kasım 2018 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleşen 4. Ulusal Ürolojik Cerrahi Kongresi’ne katıldım. Kongrede (03 Kasım 2018 tarihinde) CÜ Üroloji AD öğretim üyesi Doç. Dr. Esat KORĞALI (bundan sonra “EK” olarak bahsedilecektir.) ile karşılaşınca ilan edilen kadroya başvuruda bulunma niyetimi izhar ettim.
Kadro ilanına başvurmak istediğimi paylaşmam sonucunda EK: mevcut kadroyu açtırmak için çok uğraştığını, kadronun bana açılmadığını, kadroya başvurmamam gerektiğini, başvurmam halinde akademik kariyerimin son bulacağını söyledi. Bunun nasıl olacağını kendisine sorduğumda, tezimi etik kurula şikâyet edeceğini, aleyhime sonuç çıkartacağını ve bundan dolayı bir daha hiçbir akademik kadroya başvuramayacağımı söyleyerek tehdit etti. Bunun üzerine telefonumun ses kayıt özelliğini açarak önüne koydum. Çünkü kendisini bir daha görme ve bana yönelik tehdit eylemini başkaca ispatlama imkânım yoktu. Konuşmanın devamında, ilan edilen kadronun Hüseyin SAYGIN (bundan sonra “HS” olarak bahsedilecektir.) için açıldığını, bu kadroyu açtırabilmek için çok uğraştığını, bu kadronun bir ilk olmayacağını, ardından benim için de kadrolar açtırabileceğini ifade ederek, bölümdeki diğer hocaların gideceğinden ve sadece kendisinin kalacağından bahsetti. (Bknz: Ses kaydı)
Ses kaydı ile ilgili dipnot: Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 2015/33931 Esas, 2017/5905 Karar numaralı kararına göre: Katılanın, sanıkla telefonda yaptığı görüşmeleri kayıt etmek suretiyle elde ettiği kayıtların, 5271 sayılı CYY’nın 135. maddesi kapsamında değerlendirmesi, bu bağlamda hakim kararı olmadığından bahisle hukuka aykırı kabul edilmesi olanaklı olmayıp, kendisine karşı işlendiğini iddia ettiği tehdit ve hakaret suçlarıyla ilgili olarak, bir daha elde edilme olanağı bulanmayan kanıtların, yetkili makamlara sunulmak amacıyla toplandığının, dolayısıyla hukuka uygun olduğunun kabulü gerekmektedir.
Buna hakkı olmadığını söyleyerek, kendisinin asistanlığımda açık bir şekilde hasta, hasta yakını, hemşire ve diğer çalışma arkadaşlarım önünde tarafıma mobbing yaptığını, uzmanlığımda ise tehditlerde bulunduğunu hatırlatarak, açılan kadro ilanına, o ana kadar emin olmadığımı ancak bunları söyledikten sonra başvurma konusundaki düşüncelerimin artık kesinlik kazandığını ifade ettim.
EK ile olan diyaloğumdan sonra, ilan edilen kadroya atanmak için daha kararlı şekilde hazırlıklarımı sürdürdüm. Bilimsel ahlakla bağdaşmayan ve tehdit içeren beyanların akademik kariyer yapma amaç ve hedefimden beni alıkoyamayacağını göstermek adına ilan edilen kadroya başvurma kararı aldım.
Dr. Öğretim Üyesi kadrosuna atanmak için 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nun 23. Maddesi ile Öğretim Üyeliğine Yükseltilme ve Atanma Yönetmeliği’nin 4. maddesinde ön koşul olarak yer alan “tıpta uzmanlık eğitimini tamamlamış olmak” koşulunu taşımam, ilanda yer alan “Böbrek Tümörleri ile İlgili Çalışmak” koşulunu sağlıyor olmam ve Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Akademik Personel Yükseltilme/Atanma Başvuru ve Değerlendirme Koşullarını sağlamam nedeniyle 06 Kasım 2018 tarihinde ilan edilen kadroya atanmak için başvuruda bulundum. (Bknz: Başvuru dilekçem ve ekleri) Başvuru evrakına ilanda aranılan koşulları taşıdığına dair belgeleri ve bilimsel çalışmalarını da sundum.
Ne var ki başvuru dosyasını teslim etmemin ertesi günü, yani 07 Kasım 2018 tarihinde EK, hakkımda, CÜ Tıp Fakültesi Dekanlık Makamı’na şikâyette bulundu. (Bknz: EK şikayet dilekçesi) Şikâyetin konusunu; tezimde bulunan verilerin, EK’dan ve gerekli kurumlardan izin alınmadan elde edildiği ve bu verilerden elde edilerek yapılan yayında, yayın etiği ihlalinde bulunulduğu iddiası oluşturmaktaydı. CÜ Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Yönergesinin 14. maddesi’nin (b) bendinde “İntihal ve sahtecilik haricindeki diğer etik ihlallerinde, etik ihlal teşkil eden eylemin öğrenildiği tarihten itibaren iki yıl içinde etik inceleme başlatılmaması halinde etik ihlal iddiası incelenemez.” düzenlemesi yer almaktaydı. (Bknz: CÜ Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Yönergesi) Bu yönerge hükmü gereğinde iddialar daha en başından usülen reddedilmesi gerekirdi. Ancak dilekçe işleme alındı. İşin bir diğer garip tarafı ise şuydu: EK tezimin jürisinde olup, tezime olumlu görüş bildirmiştir. Onayladığına dair hem EK’nin ve hem de Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlhan ÇETİN’in (bundan sonra “İÇ” olarak bahsedilecektir.) imzası tezimin onay sayfasında yer almaktadır. Tezim 13.07.2016 tarih 2016/7 sayılı Tıp Fakültesi Yönetim Kurulu kararı ile Üroloji Anabilim Dalı’nda uzmanlık tezi olarak kabul edilmiştir. (Bknz: Tezimin onay sayfası)
Kadro ilanına “Böbrek Tümörleri ile İlgili Çalışmak” koşulu şüphesiz ki bir kişiyi ön plana çıkarmak içindi. Çünkü kendisinin başvuru tarihi itibari ile üroloji disiplini ile ilgili 1 makalesi, 1 de derlemesi vardı. O makale de bu konu ile ilgiliydi. Bu kişi CÜ Patoloji AD Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Ömer Fahrettin GÖZE’nin damadı olan HS idi. Planlanan süreçte HS’nin atanması için yola çıkan pürüzler ortadan kaldırılmalıydı. İşte tam bu sebeple EK aslı astara olmayan iftiralarını içeren dilekçesini, tam da ilana başvurmamın ertesi günü dekanlığa vermişti. Ancak işin daha vahim tarafı kapalı kapılar ardında yapılan planlara, CÜ Tıp Fakültesi Dekanı İÇ’nin de dahil olmasıdır.
EK’nın, jüri heyetinde bulunduğu ve onayladığı bir tez için, aradan 2,5 yıl gibi bir süre geçtikten sonra yayın etiği ihlali iddiasında bulunması açık bir şekilde kötü niyet içermesinin yanı sıra yukarıda atıf yaptığım yönerge hükmü karşısında hukuki hiçbir değeri de bulunmamaktaydı. Yönergeye göre, kabulünden sonra bunca süre geçtikten sonra, tezim hakkında herhangi bir etik inceleme yapılmaması gerekir iken, Dekan İÇ 12 Kasım 2018 tarihinde, EK şikâyet dilekçesini Üniversite Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Sağlık Bilimleri Kurulu’na sevk etti. Bu kurul 07 Aralık 2018 tarihinde aldığı karar ile bana sorular sorarak yazılı savunma istenmesi kararı aldı. Üniversite Hukuk Müşavirliği, Kurulun yazılı savunma istenmesi yazısını bana 12 Aralık 2018 tarihinde gönderdi. (Bknz: Hukuk Müşavirliği yazısı) 17 Aralık 2018 tarihinde bana tebliğ edilen bu yazıdan sonra, yazılı savunmamı 21 Aralık 2018 tarihinde Kurula sundum. (Bknz: yazılı savunmam) CÜ Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Sağlık Bilimleri Kurulu, bir kuyumcu titizliği ile aylar süren incelemelerin ardından, 7 Mayıs 2019 tarihinde nihai kararını verdi. Kurulun bu kararı ile EK’nin tarafıma yönelttiği tüm suçlamalardan aklandım. (Bknz: Sağlık Bilimleri Kurulu kararı) Ancak yıldırıcı faaliyetlerine devam eden EK, 28 Haziran 2019 tarihinde Etik Kurul sonucuna itiraz etti. (Bknz: EK’nın karara itirazı) Ancak Etik Kurul (yönetmeliğinde yazan hükümler gereği) aynı sebepler ile tekrar şikayet edilemeyeceğini ifade edip, EK’nin bu itirazını 22 Temmuz 2019 tarihinde reddetti. (Bknz: Sağlık Bilimleri Kurulu’nun EK’nin itirazına reddi)
CÜ iç denetim mekanizmaları, kendisini tatmin etmeyecek sonuçlar vermesi üzerine EK, yıldırıcı eylemlerine bir yenisini ekleyerek, tezimin iptali gibi garip biri istemle 8 Ağustos 2019 tarihinde idare mahkemeye dava açtı. (Bknz: EK’nin idare mahkemesindeki 1. davasının dilekçesi) İdare mahkeme: tez çalışmasının idari yargıda dava konusu edilebilecek nitelikte kesin ve yürütülebilir bir idari işlem olmadığı, idari işlem niteliğinde olmayan işlemler hakkında talepte bulunulamayacağını söyleyip 28 Ağustos 2019 tarihinde EK’nin açtığı 1. idare mahkeme davasını reddetti. (Bknz: EK’nin idare mahkemesindeki 1. davasının kararı)
İdare mahkemesindeki ilk davasından yine kendisini tatmin edemeyecek sonuçlar ile ayrılan EK, bu sefer de CÜ Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Sağlık Bilimleri Kurulu’nun beni akladığı karara yaptığı itirazın, Kurul tarafından reddedilmesinin iptali istemiyle 6 Eylül 2019 tarihinde ikinci idare mahkeme davasını açtı. (Bknz: EK’nin idare mahkemesindeki 2. davasının dilekçesi) 25 Şubat 2020 tarihinde bu davanın duruşması oldu ve müdahil olarak kendimi savundum. (Bknz: duruşmadaki ifadem) 10 Mart 2020 tarihinde mahkeme karar verdi. Reddetti. EK açtığı ikinci davayı da kaybetmiş oldu. (Bknz: EK’nın idare mahkemesindeki 2. davasının kararı)
BÖLÜM 2: BİTİRİLMEYEN SORUŞTURMA
Haksız şikâyet yoluyla görevini kötüye kullanan, tehdit, iftira ve mobbing fillerini işleyen EK’yi 24 Aralık 2018 tarihinde CİMER’e şikayet ettim. (Bknz: CİMER’e şikayetim) Aynı gün Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundum. (Bknz: Soruşturma Kayıt ve Tevzi Bürosunda verdiğim ifadem ayrıca ifademe eklenen dilekçem) 25 Aralık 2018 tarihinde ise aynı içerikli şikâyet dilekçesini CÜ Rektörlüğü’ne sundum. (Bknz: Rektörlüğe şikayetim) Tıp Fakültesi Dekanı 16 Ocak 2019 tarihinde, CİMER ve Rektörlük şikâyetine cevap olarak, EK hakkında soruşturma açılmaması kanaatine vardı. Dekan İÇ jet hızı sayılabilecek bir hızla CİMER’e ve Rektörlüğe yaptığım şikayetin üzerini kapattı. (Bknz: CİMER ve Rektörlük şikâyetine Dekanlık cevabı) Ancak, diğer taraftan, savcılığa yaptığım suç duyurusunun ardından, 25 Aralık 2020 tarihinde Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı görevsizlik kararı aldı ve gereği için evrakları rektörlüğe gönderdi. (Bknz: Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı görevsizlik kararı)
CİMER ve Rektörlük şikayetlerinin ardından Dekan İÇ soruşturma açılmamasına karar vermişti, ancak, aynı içerikli şikayet, bu sefer savcılıktan, görevsizlik kararı verilip, gereği için rektörlüğe gönderilince 4 Şubat 2019 tarihinde CÜ Hukuk Müşavirliği, Dekanlığa, soruşturmacı tayini için yazı yazmak durumunda kaldı. (Bknz: Hukuk Müşavirliği soruşturmacı tayini yazısı) Daha önce soruşturmaya gerek duymayan Dekan İÇ, bu sefer zorunlu bir şekilde, 7 Şubat 2019 tarihinde soruşturmacı olarak Kadın Hastalıkları ve Doğum AD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali ÇETİN’i (bundan sonra “AÇ” olarak bahsedilecektir.) görevlendirdi. AÇ kendileri ve bu iş için biçilmiş kaftandı. (Bknz: Dekanlık görevlendirme yazısı)
Savcılığın görevsizlik kararı sonrası, üniversitede yapılan iç soruşturmada, 6 Mart 2019 tarihinde soruşturmacı AÇ, beni ve EK’yi ifadeye çağırdı. (Bknz: benim ifadeye çağrılmamın yazısı, EK’nin ifadeye çağrılma yazısı) O dönemde Cizre’deydim. Soruşturmacı AÇ’nin ifadeye çağrı yazısı bana 9 Nisan 2019 tarihinde ulaştı. 15 Nisan 2019’da ifademi AÇ’e sunulmak üzere CÜ Tıp Fakültesi Dekanlığı’na gönderdim. (Bknz: AÇ’e sunulmak üzere Dekanlığa gönderdiğim ifadem) AÇ soruşturması kapsamında EK ifadesi tutanak altına 25 Nisan 2019 ( ! ) tarihinde alındı. AÇ, EK ile bana aynı günde (6 Mart) ifadeye çağırma yazısını yazmıştı. Ancak aynı kurumda çalışıp, EK ile aynı koridorda odaları bulunan AÇ’nin benden çok daha önce EK’nin ifadesini tutanak altına alması beklenirken; EK’nin ifadesinin benim ifadelerim beklenildikten sonra, yani 25 Nisan tarihinde (ifadeye çağrıdan 50 gün sonra) alınması oldukça manidardı. (Bknz: EK’nin ifadesi)
Öğrendiğim kadarı ile AÇ, asistan arkadaşlarımı topluca odasına çağırarak, genel geçer şeylerden bahsettikten sonra, hoca ile asistan arasında bu tip şeylerin olabileceğinden bahsedip, yaşanılanları ılımlı bir şekilde göstermeye çalışmış. Öte yandan şikâyette bulunduğum hiçbir madde kendilerine sorulmamıştı. Daha sonra soruşturmacı AÇ, diğer arkadaşlardan ayrı olarak, olaylara şahit olarak gösterdiğim kişilerden biri olan asistan arkadaşım Dr. Resul ÇİÇEK’i (bundan sonra “RÇ” olarak bahsedilecektir.) ifadeye çağırdı. (Bknz: RÇ’nin ifadeye çağrı yazısı) Aynı gün yani 13.05.2019 tarihinde sözde ifadesi tutanak altına alındı. (Bknz: RÇ’nin sözde ifadesi) Çok yakın bir tarihte uzmanlık sınavına girecek olan ve hocalarına bağımlı halde olan RÇ bir baskı altında bırakıldı. Şahit olmadım, şeklinde ifadesi tutanak altına alındı.
Bu tarihlerde uzmanlık sınavı arifesinde olan asistan arkadaşım RÇ ile yaptığım telefon görüşmelerinin birinde, soruşturmacı AÇ’nin odasından çıkmasının hemen ardından, soruşturması yapılan EK tarafından arandığını ve AÇ’ye ne söylediğini sorduğunu, benimle paylaşarak ne denli baskı altına olduğunu ifade etti. Bu durum soruşturmacı AÇ’nin ne denli objektif kriterlerden uzak ve yanlı bir değerlendirme yaptığının bir kanıtıydı. Soruşturmacı AÇ’nin bu yanlı tavırlarının asıl kanıtı ise 28 Mayıs 2019 tarihinde Dekanlığa sunduğu ilk raporda yer alan bir ifadeydi. Raporunun “Netice ve kanaat” başlıklı son kısmının altındaki ifade şu şekildeydi: “İlave inceleme ve soruşturmaların devam ettirilmesi devlet gücünün gereksiz kullanılmasına yol açacaktır.” Raporundaki bu ve daha birçok ifadesinden AÇ’nin yanlı, özellikle seçilmiş ve kötü niyetli olduğu anlamaktaydım. (Bknz: Soruşturmacı AÇ’nin ilk raporu) 28 Mayıs 2019 tarihinde Dekanlık, soruşturmacı AÇ’nin raporunu hukuk müşavirliğine sundu. (Bknz: Dekanlığın Hukuk Müşavirliği’ne yazısı) 10 Haziran 2019 tarihinde Rektörlük Hukuk Müşavirliği, Rektör Prof. Dr. Alim YILDIZ imzasıyla, son soruşturmaya yetkili kurula soruşturmacı AÇ’nin raporunu sundu. (Bknz: Son soruşturmaya yetkili kurulun görevlendirilmesi) 2 Temmuz 2019 tarihinde son soruşturmaya yetkili kurul soruşturmacı AÇ’ye eksiklerin giderilmesi için dosyayı iade etti. (Bknz: Son soruşturmaya yetkisi kurulun, geri çevirme yazısı) Haklı sebeplerle, bir şekilde soruşturmanın birileri tarafından örtbas edildiği veya sümen altı edildiğini düşündüğümden, soruşturmanın 1. yılında (!), avukatım aracılığı ile 6 Ocak 2020 tarihinde soruşturmanın akıbeti hakkında bilgi edinme talebinde bulundum. (Bknz: Bilgi edinme talebim) 23 Ocak 2020 tarihinde yine Hukuk Müşavirliği’nin gönderdiği rektör imzalı yazıda: ceza soruşturmasının halen devam ettiği, yazmaktaydı. (Bknz: Talebime cevap yazısı)
2 Temmuz 2020 tarihinde Son Soruşturmaya Yetkili Kurul, “son soruşturma açılmaması” kararını verdi. (Bknz: Yetkili kurul kararı) Bu karar 17 Temmuz 2020 tarihinde avukatıma tebliğ edildi. Yetkili Kurul kararını okuduğumda soruşturmacı AÇ’nin olayları ve kişileri örtbas etmeye çalıştığını ve mevcut delilleri kararttığını gördüğüm için 18 Temmuz 2020 tarihinde Danıştay’a itirazda bulundum. (Bknz: Danıştay’a itirazım) Zira: soruşturmacı AÇ, dosyada yer alan ses kaydı gibi somut bir deli görmezden gelmişti. Bu somut kanıtta, açık ve net bir şekilde EK, belli bir kişinin Cumhuriyet Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı kadrosuna yerleştirilmesi için çok uğraştığını ifade etmişti. Görevin kötüye kullandığının bariz bir biçimde belli olduğu bu durum soruşturmacı tarafından görmezden gelindi ve hazırlanan raporda bu durumdan hiç bahsedilmemişti.
Ayrıca Son Soruşturmaya Yetkili Kurul’un, soruşturmacıya; 2 Temmuz 2019 tarihinde, hazırladığı rapordaki eksiklikler nedeniyle, dosyayı gereği için iade etmişti. Tanıkların ifadeleri alınmamıştı. Burada dikkati çeken bir husus ilk ifadeye çağrıda HG (tanık) telefonla aranarak odaya çağırılırken, yani kolaylıkla ulaşılabilirken, ikinci kez çağırılması gerektiğinde posta yolu ile çağırılmaya çalışılmasıydı. Bir şekilde ulaşılmak istenmemişti. Ayrıca diğer ifadesi alınması istenen ÖK bir kamu kurumunda çalışmaktaydı, ulaşılamaması teknik olarak mümkün değildi. Soruşturmacı AÇ’nin raporunda yer alan, posta yolu ile ulaşılamadı ifadeleri ne yazık ki gerçeği yansıtmamaktaydı. ÖK’ye, dekanlığın gönderdiği, ifade vermesi hakkında yazı ulaşmış, hatta ÖK yazılı ifadesini soruşturmacıya iletmişti.
İlave olarak, araştırma görevlisi olduğu dönemde baskı altındayken alınan ifadesinde bir şey söyleyemeyen RÇ, ikinci kez ifadesi alındığında uzman olmanın ve ilgili kurumdan ilişkisini kesmiş olmanın verdiği özgürlük ile 16.09.2019 tarihinde mobing olayına şahitliğini ifade edebilmişti. (Bknz: RÇ’nin ikinci ifadesi) Özetle soruşturmacı raporunda ilgili olaylar ve kişiler örtbas edilip, deliller karartıldı.
18 Temmuz 2020 tarihinde yaptığım itiraz Danıştay 1. Dairesi tarafından değerlendirildi. Danıştay üyeleri 22.09.2020 tarihinde oybirliği ile karar verdiler. Bu karar tarafıma 08.12.2020 tarihinde tebliğ edildi. (Bknz: Danıştay’a kararı) Danıştay üyeleri Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Rektörlüğünce oluşturulan Yetkili Kurulun 02.07.2020 tarihli kararının; (Bknz: Yetkili kurul kararı) EK’nin men-i muhakemesine ilişkin kısmının bozulmasına karar vererek devamında şu hükme karar verdi:
EK’nin lüzum-u muhakemesine, EK’nin görevi kötüye kullanma eylemine karşılık Türk Ceza Kanununun 257’nci maddesi gereğince yargılanmasına, yargılamanın Sivas Asliye Ceza Mahkemesi’nde yapılmasına…
Bknz: Danıştay’a kararı
BÖLÜM 3: İDARE MAHKEME DAVALARIM
Tüm bunlar devam ederken, başvurduğum kadro ilanına planlandığı gibi sessiz sedasız bir şekilde HS ataması yapıldı. Bu netice hakkında, hiçbir şekilde, kadro ilanına başvuranlara bilgilendirme yapılmadı. Bu haksız, hukuksuz ve adaletsiz atama işleminin yürütülmesinin durdurulması ve iptali istemiyle idare mahkemesine 20 Şubat 2019 tarihinde başvurdum. (Bknz: 1. idare mahkemesi davamın açılış dilekçesi ve ekleri) 3 iptal gerekçem vardı:
1) İlan edilen kadroya başvuran adayların bilimsel yayın dosyasını inceleyecek jüri heyetine dekan İÇ tarafından EK atanmıştı. Halbuki EK benim hakkımda kadro ilanına başvurmamın ertesi günü şikayette bulunmuştu. Benim hakkımda şikayette bulunan ve objektif değerlendiremeyeceği aşikar olan birinin bu jüride yer almaması gerekmekteydi. Ama bu jüri seçimi daha önce yapılmış bir planın parçasıydı. Bölümde konu ile ilgili, bölüm başkanının haricinde, EK’dan akademik olarak daha yetkin bir Prof. öğretim üyesi bulunurken, dekan İÇ tarafından, EK’nın atanmasının başkaca bir açıklaması yoktu. Benimle husumeti olan EK’nın bu jüride yer alması açıkça hukuka aykırı olup, atamanın öncelikle bu nedenle iptali gerekmekteydi.
2) İlan edilen kadroya ataması yapılan HS, başvurunun yapıldığı tarihte yürürlükte olan “Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Akademik Personel Yükseltilme/Atanma Başvuru ve Değerlendirme Koşulları” arasında yer alan yabancı dil koşulunu sağlayamamıştı. (Bknz: İlan başvuru tarihlerinde yürürlükte olan CÜ yönergesi) İlan edilen kadroya yapılan başvuruların sona ermesinden sonra, 29.11.2018 tarihinde Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Akademik Personel Yükseltilme/Atanma Başvuru ve Değerlendirme Yönergesi değiştirildi . Yeni yönergede yabancı dil puan şartına yer verilmedi. (Bknz: 29.11.2018 tarihi itibariyle yürürlüğe giren yeni Öğretim Üyeliğine Yükseltilme Atanma Başvuru Ve Değerlendirme Yönergesi) Ancak yeni yönergenin 29.11.2018 tarihinden itibaren yürürlükte olduğu dikkate alındığında, bu tarihten önce başvuru süreci sona eren davaya konu kadro ilanı başvuruları bakımından, eski yönerge hükümlerine göre başvuruların değerlendirmeye alınacağı açıktı.
3) Dava konusu işlem ehliyet ve liyakat ilkelerine aykırı olarak tesis edilmişti bu haliyle kamu yararı ve hizmet gerekleriyle bağdaşmadığından iptali gerekmekteydi.
Mahkeme konuyu çok detaylı bir şekilde inceledikten sonra, 24Temmuz 2019 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı aldı. Davayı kazandım. (Bknz: Yürütmeyi durdurma kararı) Bu karar bana 1 Ağustos 2019 tarihinde tebliğ edildi. CÜ 6 Ağustos 2019 tarihinde, 1. idare mahkeme davamdaki lehime sonuçlanan yürütmeyi durdurma kararını, Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz etti. (Bknz: Üniversitenin Bölge İdare Mahkemesi’ne itirazı) 5 Eylül 2019 tarihinde Ankara Bölge İdare Mahkemesi, CÜ’nin itirazını reddetti. (Bknz: Üniversitenin itirazına ret kararı) 18 Ekim 2019 tarihinde ise 1. idare mahkeme davamda karar verildi. HS’nin ataması iptal oldu. (Bknz: 1. idare mahkemesi davamın kararı)
Atama iptal kararının ardından mahkemenin de önermesi ile tarafsız (!) bir jüri oluşturulacaktı. Ancak yine olmadı. Dekan İÇ tarafından, planlanan atama, aksaklıklara rağmen yoluna sokulmalıydı. Yine kendi adayları olan HS lehine yorum yapabilecek farklı yerlerden iki öğretim görevlisi bulundu. İlgili bölümde, bölüm başkanının haricinde akademik olarak daha yetkin bir profesör öğretim üyesi bulunurken, dekan İÇ tarafından özellikle doçentlerin değerlendirme yapmasını istemesi gerçekten çok manidardı. Dekan İÇ’nin elinden gelse, mevzuat gereği değerlendirme jürisinde bulunma zorunluluğu olan bölüm başkanı profesör öğretim üyesini de jüriye koymayacaktı. Tüm gayesi, planlanan eylemi (HS’nin ataması) en rahat yoldan gerçekleştirmekti. Zaten Dekan İÇ, taraflılığını daha en başta kadro ilanına başvuruların halen devam ettiği süreçte kendisi ile görüşmeye giden bir adaya açıkça belirtmişti. Dr. Mete ÖZKIDIK tanışmak ve kendini tanıtmak için Dekan İÇ’nin makamına gittiğinde, İÇ kadro ilanının biri (!) için açıldığını söylemekten çekinmemiştir.
İlan edilen kadroya ikinci kez usülsüz bir şekilde HS’nin atamasının yapılmasının ardından 8 Kasım 2019 tarihinde 2. idare mahkemesi davamı açtım. (Bknz: 2. idare mahkemesi davamın açılış dilekçesi) Bu sefer EK’nın jüride yer alması faktörü yoktu ancak diğer iki iptal istemi nedeni halen devam ediyordu. Bunlar şu şekildeydi:
1) İlan edilen kadroya ataması yapılan HS, başvurunun yapıldığı tarihte yürürlükte olan “Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Akademik Personel Yükseltilme/Atanma Başvuru ve Değerlendirme Koşulları” arasında yer alan yabancı dil koşulunu sağlayamamıştı. (Bknz: İlan başvuru tarihlerinde yürürlükte olan CÜ yönergesi) İlan edilen kadroya yapılan başvuruların sona ermesinden sonra, 29.11.2018 tarihinde Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Akademik Personel Yükseltilme/Atanma Başvuru ve Değerlendirme Yönergesi değiştirildi . Yeni yönergede yabancı dil puan şartına yer verilmedi. (Bknz: 29.11.2018 tarihi itibariyle yürürlüğe giren yeni Öğretim Üyeliğine Yükseltilme Atanma Başvuru Ve Değerlendirme Yönergesi) Ancak yeni yönergenin 29.11.2018 tarihinden itibaren yürürlükte olduğu dikkate alındığında, bu tarihten önce başvuru süreci sona eren davaya konu kadro ilanı başvuruları bakımından, eski yönerge hükümlerine göre başvuruların değerlendirmeye alınacağı açıktı.
Mevcut gerçeklikler şu hususu açıklıkla ortaya koymaktaydı: ilan edilen kadroya ataması yapılan HS, ilan tarihinde yürürlükte olan yönerge hükümlerine göre, yabancı dil şartını taşımamakta, kadro ilanı tarihinden sonra yürürlüğe konulan yönerge hükümlerine göre, mevcut başvuru dosyasıyla 25 puan şartını karşılayamamaktaydı. Hem eski, hem de yeni yönerge hükümlerine göre ilan edilen kadroya atanması mümkün değildi. Yine mevcut gerçeklikler göstermekteydi ki, CÜ yabancı dil söz konusu olduğunda yeni yönerge hükümlerini gerekçe göstererek bu şartın aranmayacağını ileri sürmekteydi, ancak yayın şartı söz konusu olduğunda yeni yönergede yer alan bu kriterin karşılanamadığı gerçeği hakkında karartma uygulamaktaydı.
2) Dava konusu işlem ehliyet ve liyakat ilkelerine aykırı olarak tesis edilmişti bu haliyle kamu yararı ve hizmet gerekleriyle bağdaşmadığından iptali gerekmekteydi.
Açtığım ikinci idari mahkeme davasında, 21 Şubat 2020 tarihinde bilirkişi incelemesi yaptırılması şeklinde bir ara karar verildi. 10 Temmuz 2020 tarihinde CÜ Hukuk Müşavirliği bilirkişilere itiraz etti. İdari Mahkeme 17 Temmuz 2020 tarihinde Üniversitenin bu itirazını reddetti. 26.11.2020 tarihinde bilirkişi heyeti hazırladıkları raporu, mahkemeye sundu. (Bknz: Bilirkişi raporu) 01.12.2020 tarihinde bu rapor tüm taraflara (CÜ, HS, GD) tebliğe çıkarıldı. Bilirkişi raporunun sonuç kısmı şu şekildeydi:
“…yaptığımız değerlendirmenin sonucunda; GD yerine HS’nin anılan Doktor Öğretim Üyesi kadrosuna atanmak üzere tercih edilmesinin tıp bilim etiği, üroloji uzmanlık alanı, yayın kriterleri ve diğer objektif kriterler yönünden uygun olmadığı yönünde kanaatimiz oluşmuştur.”
(Bknz: Bilirkişi raporu)
Mahkeme konuyu bilirkişi heyetini de içeren çok detaylı bir şekilde inceleme yaptıktan sonra, 6 Ocak 2021 tarihinde 2. kez yürütmeyi durdurma kararı aldı. Davayı tekrar kazandım. (Bknz: 2. yürütmeyi durdurma kararı) YD kararı bana 21 Ocak 2021 tarihinde tebliğ edildi. CÜ, 2. idare mahkeme davamdaki lehime sonuçlanan yürütmeyi durdurma kararına 1 Şubat 2021 tarihinde itiraz etti. (Bknz: CÜ, YD kararına itirazı) 3 Şubat 2021 tarihinde yapılan bu itiraza cevaplarımı sundum. (Bknz: CÜ, YD kararına itirazına cevap) 18 Şubat 2021 tarihinde Ankara Bölge İdare Mahkemesi, CÜ’nin itirazını reddetti. (Bknz: Üniversitenin itirazına ret kararı)
En nihayet 7 Nisan 2021 tarihinde CÜ Tıp Fakültesi Dekan V. tarafından imzalanan “Dr. Öğretim Üyeliğine Çağrı Yazısı” 14 Nisan 2021 tarihinde bana tebliğ edildi. (Bknz: Dr. Öğretim Üyeliğine Çağrı Yazısı) Ancak 17 Nisan 2021 tarihinde yazdığım yazı ile EK’nin tarafıma gerçekleştirdiği ve ne yazık ki halen süreğen bir şekilde gerçekleştirmekte olduğu hasmane tutumu ile tehditlerinden dolayı bu daveti kabul edemedim. (Bknz: Dr. Öğretim Üyeliğine Çağrı Yazısına Cevabım) 18 Mayıs 2021 tarihinde ise 2. idare mahkeme davamda karar verildi. HS’nin ataması iptal oldu. (Bknz: 2. idare mahkemesi davamın kararı)
8 Temmuz 2021 tarihinde CÜ istinafa başvurdu. (Bknz: CÜ İstinaf Başvuru Dilekçesi) 16 Temmuz 2021 tarihinde İstinaf Savunma Dilekçemi sundum. (Bknz: İstinaf Savunma Dilekçem) 18 Kasım 2021 tarihinde Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi Üniversitenin istinaf talebini reddetti. (Bknz: Üniversitenin istinaf başvurusuna ret kararı)
İstinaf talebi reddedilen CÜ 26 Aralık 2021 tarihinde Danıştay’a temyiz başvurusunda bulunur. (Bknz: CÜ Danıştay’a temyiz başvurusu) Bunun üzerine 19 Ocak 2022 tarihinde Ankara Bölge İdare Mahkemesi (4. İdari Dava Dairesi) dava dosyasını Danıştay 8. Daire Başkanlığı’na gönderir. (Bknz: CÜ’nün temyiz başvuru üzerine dava dosyasının Danıştay’a gönderilme yazısı) Danıştay’ın kararı beklenmektedir.
BÖLÜM 4: HUKUK MAHKEMESİ DAVAM (MANEVİ TAZMİNAT)
Sürekli yıldırıcılığın, bitirilmeyen soruşturmanın ve idare mahkemelerin neticesinde elbette psikolojik olarak yıpratıldım/yıpratıldık. Bu süreci Sivas’taki avukatım ile paylaşarak en nihayet 23 Haziran 2020 tarihinde manevi tazminat davası açtım. Temelde 3 talebim vardı: 1) EK’nin 3 kuruşluk tazminata mahkûm edilmesi, 2) EK’nin, yaptığı tehdit, iftira, görevi kötüye kullanma, mobbing, akademik atama ve yükseltmelere ilişkin başvurularda bilimsel araştırma ve yayınlara ilişkin yanlış veya yanıltıcı beyanda bulunmak gibi eylemlerinin hukuka aykırılığının tespiti ile kınanması, 3) Karar ilamının Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) internet sitesinin “duyurular“ başlığı altında yayınlanması. (Bknz: Dava dilekçem)
Asliye Hukuk mahkemesinin işleyişi gereği dava dilekçesine EK’nin önce cevap vermesi, ardından benim cevaba cevap dilemi vermem, daha sonra ise EK’nin ikinci cevap dilekçesini mahkemeye sunması gerekliydi. 17 Temmuz 2020 tahisinde EK cevap dilekçesini mahkemeye sundu. (Bknz: EK cevap dilekçesi) Ardından ben cevaba cevap dilekçesini 22 Temmuz 2020 tarihinde mahkemeye sundum. (Bknz: Cevaba cevap dilekçem) Cevaba cevap dilekçemi verdiğim gün mahkeme tebligat göndererek 2 hafta kesin süre içerisinde EK’dan 2. cevap dilekçesini vermesini ihtar etti. (Bknz: Mahkemenin ihtarı) Ancak EK 2. cevap dilekçesini veremedi…
1 Eylül 2020 tarihinde delillerimi ve tanıklarımı mahkemeye sundum. (Bknz: Delil dilekçem) 10 Eylül 2020 tarihinde tensip zaptı düzenlenerek ilk duruşma tarihi olarak 17 Kasım 2020 tayin edildi. (Bknz: Tensip zaptı) 17 Kasım 2020 tarihinde Covid 2019 pandemisinin çok yoğun bir döneminden geçtiğimiz için, görevimi bırakmak istemedim. Uçak biletimi iptal edip avukatımdan duruşmaya katılmasını rica ettim. Duruşma tarihinde ön inceleme zaptı düzenlendi. (Bknz: Ön inceleme zaptı) Bu ön inceleme neticesinde özetle: 1) Bildirdiğim tanıklardan Sivas ilinde ikamet edenlere duruşma gününü bildirir davetiye tebliğine, 2) Sivas dışındakilerin dinlenmeleri için talimat yazılmasına, 3) duruşmanın 22/01/2021 günü 09:20 bırakılmasına karar verildi.
Mahkeme Sivas dışındaki diğer tanıklarım olan Kaan GÖKÇEN (KG) ve Özgür KURTKULAĞI (ÖK) için 18 Kasım 2020 tarihinde, Halil GÜLBAHAR (HG) için ise 20 Kasım 2020 tarihinde Halil Gülbahar için talimat gönderdi. (Bknz: Talimat gönderme yazıları: KG, ÖK, HG)
19 Kasım 2020 tarihindeki tebligat ile KG 11 Şubat 2021 saat 11:10’da İstanbul Anadolu 27. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne, 23 Kasım 2020 tarihindeki tebligat ile ÖK 14 Ocak 2021 saat 14:40’ta Bolu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne, 27 Kasım 2020 tarihindeki tebligat ile HG 29 Aralık 2020 saat 11:40’ta İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne tanıklık ifadeleri için çağırıldılar. (Bknz: KG ifadeye çağrı, ÖK ifadeye çağrı, HG ifadeye çağrı)
Manevi tazminat davasını açtığımda, daha önce bahsettiğim, İdare Mahkemesinin Bilirkişi istemesinden sonra Bilirkişi Raporu ile Danıştay’ın Rektörlük tarafından EK hakkında soruşturma açılmamasının kararını bozduğu karar henüz yoktu. Manevi tazminat davası seyrinde gelişen bu hadiseleri 15 Aralık 2020 tarihinde bir beyan dilekçesi ile hukuk mahkemesine sundum. (Bknz: Bilirkişi raporu ve Danıştay kararının mahkemeye sunulması)
İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 29 Aralık 2020 tarihinde tanık HG’nin ifadesi alındı. (Bknz: HG ifadesi) Bolu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 14 Ocak 2021 tarihinde tanık ÖK’nın ifadesi alındı. (Bknz: ÖK ifadesi) Sivas Asliye Hukuk Mahkemesince 22 Ocak 2021 tarihli duruşmada Sivas’ta ikamet eden tanıklarımdan Gökhan GÖKÇE (GG) ve Emin Yener GÜLTEKİN’nin (EYG) ifadeleri alındı. (Bknz: Duruşma zaptı, GG ve EYG ifadeleri) Bu davaya davalı taraf mazeret göstererek katılmadı, belki de katılamadı… Duruşmada tanık ifadeleri alınmasından sonra duruşmanın 07/04/2021 günü saat 09:55 bırakılmasına karar verildi.
İstanbul 27. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 11 Şubat 2021 tarihinde tanık KG’nin ifadesi alındı. (Bknz: KG ifadesi) 7 Nisan 2021 tarihinde Sivas 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde duruşma gerçekleşti. (Bknz: Duruşma zaptı) Bir sonraki duruşmanın 30 Haziran 2021 günü saat 09:20’ye bırakılmasına karar verildi.
30 Haziran 2021 tarihinde Sivas 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde duruşma gerçekleşti. (Bknz: Duruşma zaptı) Bu duruşmada 2 şey istendi: 1- Sivas İdare Mahkemesinin 2019/1039 Esas sayılı dosyasının kesinleşip kesinleşmediğinin sorulması, 2- Davalı tarafça davacı hakkında herhangi bir şikayet dilekçesi olup olmadığının gizlilik kararı bulunmaması halinde Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan istenilmesi. Ayrıca bir sonraki duruşmanın 15 Ekim 2021 günü saat 10:15’e bırakılmasına karar verildi.
12 Temmuz 2021‘de Cumhuriyet Başsavcılığı, Hukuk Mahkemesine cevabi yazısını yazdı. (Bknz: Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yazısı ve ekleri) Bu yazı ile EK’nın hakkımda iki kez savcılığa şikayette bulunduğunu öğrendim. Bunlardan ilki beni tehdit ettiği ses kaydı (Soruşturma no: 2021/2224) ile ilgiliydi. İkincisi ise (Soruşturma no: 2021/2997) dava seyrini avukatlarımla ve şikayet mercileri ile paylaştığım akademikteror.com internet adresiydi. Cumhuriyet Başsavcılığı her iki şikayette hakkımda: “Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair” karar almış.
13 Eylül 2021‘de Sivas İdare Mahkemesi’nin Sivas 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne verdiği cevapta son idari mahkeme davamın (iptal kararı olan) davalı (Cumhuriyet Üniversitesi Rektörlüğü) tarafından istinafa taşındığı, henüz kararın çıkmadığı yazılıydı. (Bknz: İdari Mahkemenin cevabi yazısı)
Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava devam ederken, EK’nın bana yaptığı haksız davranışlar nedeniyle Sivas 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davada mahkemece davalı EK’nın suçu sabit görülmüş, TCK. 257/1 md.si gereğince 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmişti. Asliye Ceza Mahkemesi’nin verdiği bu kararı 12 Ekim 2021 tarihinde Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sundum. (Bknz: Mahkemeye beyan dilekçem)
15 Ekim 2021 tarihinde Sivas 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde duruşma gerçekleşti. (Bknz: Duruşma zaptı) Bu duruşmada bir şey istendi: Sivas 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 202/438 esas sayılı dosyasının kesinleşip kesinleşmediğinin sorulması… (EK’nın 5 ay hapis cezası ile cezalandırıldığı dosya) Bu sebeple bir sonraki duruşmanın 22 Aralık 2021 günü saat 10:00’a bırakılmasına karar verildi.
22 Aralık 2021 tarihinde duruşma gerçekleşti. Karar duruşması olması beklenirken, EK’nın yeni bir avukat tuttuğu öğrenildi. Sözlü yargılama için ayrı bir gün talebi oldu. Bu sebeple bir sonraki duruşmanın 21 Ocak 2022 günü saat 10:50’a bırakılmasına karar verildi. (Bknz: Duruşma zaptı)
21 Ocak 2021 tarihinde duruşma gerçekleşti. Karar duruşması olması beklenirken, EK’nın avukatları mazeret sundu. (Bknz: EK’nın avukatlarının mazereti) Bu durum ve hakim değişikliği sebebiyle bir sonraki duruşmanın 6 Nisan 2022 günü saat 10:35’e bırakılmasına karar verildi. (Bknz: Duruşma zaptı)
6 Nisan 2022 tarihinde karar duruşması oldu. (Bknz: Duruşma zaptı) 19 Nisan 2022 tarihinde gerekçeli karar yayınlandı. (Bknz: Gerekçeli Karar) EK hakkında verilen karar özetle şu şekildeydi:
“1- Davanın KABULÜ ile 0,03 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2- Davalının Sivas 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 2020/438 Esas sayılı dosyasına konu davacıya yönelik eylemlerinin HUKUKA AYKIRI OLDUĞUNUN TESPİTİNE ve bu eylemleri nedeniyle DAVALININ KINANMASINA…”
(Bknz: Gerekçeli Karar)
26 Nisan 2022 tarihinde EK Sivas 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde alınan kararı istinafa taşıdı. (Bknz: İstinaf Başvuru Dilekçesi-EK) 6 Mayıs 2022 tarihinde istinafa cevap dilekçemi mahkemeye sundum. (Bknz: İstinafa cevap dilekçem) Aynı gün ben de avukatım aracılığı ile istinafa başvurdum. (Bknz: İstinaf Başvuru Dilekçesi-GD)
Bölüm 5: CEZA MAHKEMESİ DAVAM (DANIŞTAY KARARI ÜZERİNE)
Danıştay 1. Dairesi (Bknz: Danıştay’a kararı) üyelerinin 22 Eylül 2020 tarihinde oybirliği ile verdiği: “EK’nin görevi kötüye kullanma eylemine karşılık Türk Ceza Kanununun 257’nci maddesi gereğince yargılanmasına…” kararından dolayı 22 Aralık 2020 tarihinde düzenlenen tensip zaptı ile Sivas 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. (Bknz: Tensip Zaptı) İlk duruşma tarihi olarak 18 Şubat 2021 belirlendi. 6 Ocak 2021 tarihinde Ceza Mahkemesi’ne müdahillik dilekçemi vererek aynı dilekçede taleplerimi sunduktan sonra tanıklarımı belirttim. (Bknz: Ceza Mahkemesine müdahillik talebim)
Sivas Asliye Ceza Mahkemesi , 7 Ocak 2021 tarihinde, tanık olarak gösterdiğim GG ve EYG’i, ilk duruşma tarihi olan 18 Şubat 2021 tarihinde (Sivas’ta ikamet ettiklerinden dolayı) makhemeye çağırdı. (Bknz: GG’nin duruşmaya çağrı tebligatı, EYG’nin duruşmaya çağrı tebligatı) Ceza Mahkemesi, Sivas dışındaki tanıklarımdan olan HG için 7 Ocak 2021, ÖK için ise 8 Ocak 2021 tarihinde bulunduğu ildeki Asliye Ceza Mahkemesi’ne ifadesi için talimat gönderdi. (Bknz: Talimat gönderme yazıları: HG, ÖK, KG) Ceza Mahkemesi, ayrıca benim için de 8 Ocak 2021, Bursa Asliye Ceza Mahkemesi’ne ifadem için talimat gönderdi. (Bknz: Talimat gönderme yazısı GD)
8 Ocak 2020 tarihindeki tebligatlar ile ÖK 15 Mart 2021 saat 09:00’da Bolu 1. Asliye Ceza Mahkemesi’ne tanıklık ifadesi için çağırıldı. (Bknz: ÖK ifadeye çağrı) Ben de 28 Mayıs 2021 saat 10:30’da Bursa 24. Asliye Ceza Mahkemesi’ne müşteki ifadesi için çağırıldım. (Bknz: GD ifadeye çağrı) 11 Ocak 2020 tarihindeki tebligat ile HG 10 Şubat 2021 saat 09:30’da İstanbul 27. Asliye Ceza Mahkemesi’ne tanıklık ifadesi için çağırıldı. (Bknz: HG ifadeye çağrı) 12 Ocak 2020 tarihindeki tebligat ile KG 10 Şubat 2021 saat 11:40’da İstanbul Anadolu 34. Asliye Ceza Mahkemesi’ne tanıklık ifadesi için çağırıldı. (Bknz: KG ifadeye çağrı)
İstanbul 27. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 10 Şubat 2021 tarihinde tanık HG’nin ifadesi alındı. (Bknz: HG ifadesi) Aynı gün İstanbul 34. Asliye Ceza Mahkemesi’nde tanık KG’nin ifadesi alındı. (Bknz: KG ifadesi)
Sivas Asliye Ceza Mahkemesince 18 Şubat 2021 tarihli duruşmada Sivas’ta ikamet eden tanıklarımdan Gökhan GÖKÇE (GG) ve Emin Yener GÜLTEKİN’nin (EYG) ifadeleri alındı. (Bknz: Duruşma zaptı, GG ve EYG ifadeleri) Bu davada da sanık hukuk mahkemesinde olduğu gibi mazeret göstererek katılmadı. Duruşmada tanık ifadeleri alınmasından sonra, duruşmanın 20/04/2021 günü saat 09:15 bırakılmasına karar verildi.
Bolu 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 15 Mart 2021 tarihinde tanık ÖK’nın ifadesi alındı. (Bknz: ÖK ifadesi)
20 Nisan 2021 tarihinde Sivas 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde duruşma gerçekleşti. (Bknz: Duruşma zaptı) Bir sonraki duruşmanın 8 Temmuz 2021 günü saat 09:15’a bırakılmasına karar verildi.
8 Temmuz 2021 tarihinde Sivas 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde belirlenen duruşma gerçekleşti. (Bknz: Duruşma zaptı) Savunmalarını ve varsa soruşturmanın genişletilmesi taleplerinin yazılı olarak bildirmesi için EK’nın avukatına duruşma gününe kadar süre verildi. Ayrıca bir sonraki duruşmanın 14 Eylül 2021 günü saat 10:00’a bırakılmasına karar verildi.
Mahkemeye karşı kendini haklı çıkarma gayreti olan EK’nın bitmek bilmeyen yıldırıcı faaliyetlerine, savcılığa yaptığı asılsız suç duyuruları ile devam ettiğini öğrenmiştim. Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı’na hakkımda yapılan “Ses kaydı ile ilgili” şikayetlerden 2021/2224 Soruşturma nolu evrak sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı ve yine hakkımda yapılan “gizliliği ihlal iddiası” ile ilgili 2021/2997 Soruşturma nolu şikayetle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmişti. 19 Ağustos 2021 tarihinde Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2021/2997 soruşturma nolu ve 2021/2224 soruşturma nolu, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararları sanığın (EK’nın) kötü niyetini ve kastını ortaya koyması bakımından değerlendirilmesi için dava dosyasına celbini talep ettim. (Bknz: Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2 soruşturma dosyasının dava dosyasına katılması talebim)
Bunun üzerine 20 Ağustos 2021 tarihinde Sivas 7. Asliye Ceza Mahkemesi, Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazarak 2021/2997 ve 2021/2224 soruşturma nolu kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararların bir örneğinin gönderilmesini istedi. (Bknz: Sivas 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nin, Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazısı)
Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı 23 Ağustos 2021 tarihinde 2021/2224 soruşturma sayılı, 10 Eylül 2021 tarihinde ise 2021/2997 soruşturma sayılı dosyalar üzerinden verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararları Sivas 7. Asliye Ceza Mahkemesi’ne sundu. (Bknz: Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı 2021/2224 soruşturma sayılı dosya ile 2021/2997 soruşturma sayılı dosya )
Ancak bununla da yetinmeyen EK Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararları hakkında Sivas 1. ve 2. Sulh Ceza Hakimliği’ne itirazda bulundu. Yapılan itirazlar Sulh Ceza hakimliklerince red edildi. Bu durumu 13 Eylül 2021 tarihinde asıl davanın görüldüğü Sivas 7. Asliye Ceza Mahkemesi’ne bildirdim. (Bknz: Sivas 1. ve 2. Sulh Ceza Hakimliği tarafından verilen itiraza red kararları)
Artık EK’nın tüm bel bağladığı ithamlar karşılıksız kaldı derken, son duruşmanın olacağı 14 Eylül’den bir dün önce (13 Eylül 2021) EK’nın mahkemeye sunduğu savunmasında hakkımda bir kez daha Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurduğunu, (Soruşturma no: 2021/3768) bunun sonucunun da bekletici mesele yapılması talebini öğrenmiş oldum. (Bknz: EK’nin mahkemeden son talebi) Özel evrakta sahtekarlık iftirası içeren bu mesnetsiz başvuru, görevsizlik kararı ile Cumhuriyet Üniversitesi’ne gönderildi. Cumhuriyet Üniversitesi de ceza soruşturmasına esas ilk soruşturma işini şaşılmayacağı üzere EK’nın kankası olan Prof. Dr. Ahmet Cemil İŞBİR’e verdi. 18 Nisan 2021 tarihinde yazılı ifademi kendisine sundum. (Bknz: Yazılı ifadem) Bu soruşturma 21 Eylül 2021 tarihinde sonuçlandı. EK’nın kankası Ahmet Cemil İŞBİR’in raporundaki beyanları aleyhimeydi. Neyse ki son soruşturmaya yetkili kuruldaki 3 profesör öğretim üyesi somut delil bulunmadığından dolayı son soruşturmanın açılmaması yönünde oybirliği ile karar verdiler. (Bknz: Son soruşturmaya yetkili kurul kararı) 29 Aralık 2021 tarihinde Tıp Fakültesi Dekanlığı’ndan bana gönderilen yazıda ise şunlar yazıyordu: “Prof. Dr. Esat KORGALl’nın vekili Av. Altan KAYABAŞI’nın dilekçesinde hakkınızda birtakım iddialarda bulunmuş ve yapılan soruşturma sonucunda, soruşturma açılmaması kanaatine varılmıştır.” (Bknz: CÜ tarafından hakkımda soruşturma açılmaması kararı bana gönderilir.)
En nihayet 14 Eylül 2021 tarihinde karar duruşması oldu. (Bknz: Duruşma Zaptı) 16 Eylül 2021 tarihinde gerekçeli karar yayınlandı. (Bknz: Gerekçeli Karar) EK hakkında verilen karar özetle şu şekildeydi:
“Sanığın sabit olan görevi kötüye kullanmak suçundan eylemine uyan TCK’nın 257/1 maddesi gereğince suçun isleniş biçimi, suç sebepleri ve saikleri, suçun islendiği yer ve zaman göz önünde bulundurularak 6 AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,
(Bknz: Gerekçeli Karar)
… TCK’nın 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılarak 5 AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,
…hakkında CMK’nın 5728 S.K. ile değişik 231/5. maddesi gereğince HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASINA,
…CMK’nın 231/8. maddesi gereğince sanığın 5 yıl süre ile denetim süresine tabi TUTULMASINA,
…CMK’nın 231/10. maddesi gereğince denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği takdirde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, DAVANIN DÜŞMESİNE KARAR VERİLMESİNE,
CMK’nın 231/11. maddesi gereğince denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi halinde HÜKMÜN AÇIKLANMASINA…”
EK’nın itirazı üzerine dosya 22 Eylül 2021 tarihinde itiraz merci olan Sivas Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. (Bknz: Dosyanın üst mahkemeye gönderilmesi müzekkeresi) 28 Eylül 2021 tarihinde EK hakkında verilen kararı onayladı, EK’nın yapmış olduğu İTİRAZIN REDDİNE karar verdi. (Bknz: Alt Mahkemenin HAGB Kararına İtirazın Değerlendirilmesi Kararı)
Hukuğun olmadığı bir zamanda derinlerden olmayan yerden hukuk çıkaran, ve en önemlisi evrenin vazgeçilmez doğrularının gelecek nesillere aktarılmasını bir şekilde vesile olan kardeşime selam olsun… Bu şu anlamda önemli. 3 çocuğuma umut örnek olacak bir mücadele.. Bir öğreti. Teşekkürler gökçe..
Akademideki adam kayırmaları, haksızlıkları görüp, akademisyenlikten soğuyan ve kişiye özel şart bulunmayan bir kadro ilan edilene kadar üniversite kapısından geçmeme kararı almış biri olarak mücadeleni takdir ediyor, suçluların hakettikleri cezayı almalarını ve uğradığın haksızlığın son bulmasını diliyorum. Haklı davanda başarılar dilerim Gökçe.